Likya yolunda dört gün TURGUTLU, TURDAK Kulübü olarak Antalya, TODOSK Kulübünün düzenlediği Likya Yolu 3. Etap etkinliğine bizde katıldık. Fethiye, Ölüdeniz’den den başlayarak Antalya'ya kadar uzanan toplam uzunluğu 509 km olan tarihte Likya yolu olarak bilinen parkur;Kate Clow tarafından 1992 den 1999 yılına değin uzun bir süre içinde belirlenip işaretlenmiş ve hizmete açılmıştır. Çoğunluk olarak denize paralel olarak giden bu trakking parkurun tamamı 22-25 günde ancak tamamlanmaktadır. Çeşitli kaynaklarca[ dünyanın en iyi 10 uzun yürüyüş rotasından biri olarak gösterilmektedir.Özellikle batı illerindeki Dağcılık ve Trakking kulüpleri bu parkuru 4-5 er günlük etkinliklerle yıllara bölerek parça parça yürüyüşlerle tamamlamaktadırlar.Turgutlu’dan kendi özel aracımızla 02 ekim Çarşamba günü saat 09.30 diğer üç arkadaşımla yola çıktık. Kemalpaşa, Karabel geçidi, Torbalı , Torbalı’dan otobana çıkıp hiç mola vermeden Aydın’a geldik. Çine’de kısa bir çay molası ve Gökova Sakar geçidinde kısa fotoğraf çekme molasının ardından Köyceğiz, Dalaman, Fethiye çevre yollarından Korkuteli yolu, Kemer sapağından Kaş’a yöneldik. Kaş yolu Kalkan’a değin düzgün ve geniş olmasına karşın Kalkan’dan sonrası oldukça dar ve dönemeçli. Kaş yakınında “Kaputaş” köprüsü, plajındaki görüntüler ilgimizi çekiyor aşağıda Turist olduklarını sandığımız 5-10 kişi denizde dalga ile boğuşuyor 3-5 kişi kumda güneşleniyor ama harika bir görüntüsü var. Bol bol resim çekip 16.30 de Kaş’a ulaşıyoruz. Girişteki levhadan 9.600 nüfuslu bir yer. Bu sayı kış nüfusu olsa gerek. Etkinliği düzenleyen Antalya TODOSK Kulübünün yönlendirmesiyle Kaş çıkışındaki “Büyük Çakıl” plajını bulup plaj dışında zeytinliğin arasına ilk Kampımızı kuruyoruz. Deniz suyu burada soğuk hem de bir gün önce yağan yağmur havayı serinletmiş denize giremiyoruz. Hem şehri tanımak, nereye geldiğimizi görmek hem de akşam yemeği için alışveriş için Kaş’a dönüyoruz. Güneş batmak üzere yüksek bir yerden ilçenin harika görüntülerinin fotoğraflarını çekiyoruz. Kaş’ın yerleştiği “Çukurbağ” yarımadası hem de elini uzatsan değecek kadar yakın Yunanistan’ın “Meis” adasını seyrediyoruz. Meis adası o denli yakın ki 1912 de İtalya tarafından işgal edilip elimizden alınıp 1948 de 12 ada ile birlikte Yunanistan’a verilişini anımsayıp kahroluyoruz. Karanlık çöktü. Kampımıza dönüp akşam yemeğimizi yedikten sonra Plajın şezlonglarında denizi seyrederek bir süre sohbet ettikten sonra 21.30 çadırlarımıza çekilip uykuya dalıyoruz.03 Ekim 2013 Perşembe; Susuz gün.Saat 06.00 da kalkıp diğer grupların en erken 10.30 da Kaş’ta olacaklarını bile bile çadırlarımızı toplamaya başladık. Oysa daha enaz dört sat var onlarla buluşmamıza üstelik Likya yolu parkuru tam Kamp kurduğumuz yerin önünden geçiyor. Kamp eşyalarımızı bir sonraki Kamp alanına taşıyacak kamyona vermemiz ayrıca etkinliğin biteceği Demre’ye kadar aracımızın götürülmesi gerektiğinden acele ediyoruz. 08.30 Kaş Atatürk meydanına geldik. Ahmet (Arıtürk) arkadaşımız aracı Demre’ye götürdü. Antalya’dan gelecek grupla birleşip onların araçlarıyla dönecekBu LİKYA YOLU etkinliğine katılacak Antalya’da toplanmış Antalya, İstanbul, Ankara, Isparta, Burdur, Konya, Mersin, İzmir Dağcı Kulüplerini taşıyan otobüsler Kaş’a ancak saat, 10.30 da gelebildiler. İki yabancı bayan da katılımcıların arasında. Manisa’yı temsilen TURDAK Kulübü olarak bu etkinliğe bizimle birlikte 127 kişi katılmaktaydı. Eşyalarımızı Kamyona yükledikten sonra Cumhuriyet Meydanı, Atatürk Anıtı önünde kısa bir törenden sonra saat 11.10 da Dağcılık Federasyonu Antalya İl temsilcisi Ahmet Şimşek kılavuzluğunda ve her biri rehberlik eğitiminden geçmiş kimi artçı, kimi malzemeci, kimi eşya taşıma işini, kimi yemek , kimi sağlık sorunlarını üstlenmiş ekibiyle yürüyüş başlatıldı. Hedefin, bu gece kamp kuracağımız “Üzüm İskelesi plajı” olduğunu öğreniyoruz. Likya yolu, Kaş sahilini takip eden asfalt yoldan Büyük Çakıl plajı önünden Limanağzı’na doğru devam ediyor. Sağ tarafımda, akvaryum gibi birbirinden güzel koylar. Kaş çıkışında Likya Yolu ikiye ayrılıyor. Aşağıdan giden yol Limanağzı’na iniyor. Üstten giden yol ise, Limanağzı’na uğramadan Sebeda antik kentinden geçiyormuş. Her iki yol, Limanağzı’ndan sonra, 2 km. ötede birleşiyorlar. Programları gereği rehberlerimiz bizi alttaki patika yoldan götürdüler. Bir müddet sonra yol aşağıya inmeye başladı ve harika bir koya geldik. Sadece doğal mı, insan yapısı mı olduğunu çözemediğim birkaç taş parçası önünden geçtik.- Parkurun burasından . ‘’ Çok tehlikeli daracık uçurum kenarlarından geçiyorsun, bu sırt çantasıyla çok zor” diye anlatılıyor. Ben de şafak attı. Çünkü sırt çantam böyle alanlar için gerçekten çok büyük ve ağır. Bir denge kaybında sizi savuruyor. Üstelik bu hat, Likya yolunun suyu en kıt parkurlarından biri olduğu için çantamda 3 litre su taşıyorum. Gece; Saat, 01.15 te uyandım. Uykumu almışım. Yeniden uykuya geçmenin imkanı yok. Çadırdan çıkıp dışarıda, deniz kenarında dolaştım. Sadece bir çadır önünde uyuyamamış olmalılar ki çadırlarının önünde sessizce çay içiyorlardı. Bana da teklif ettiler, içmedim. Zaman o denli zor geçiyor ki; yatalak hastaları, hapistekileri düşündüm. Üşüdüm. Yeniden çadıra girip iki saat kadar uyumuşum. Saat 03.00 sıralarında yine dışarıdayım. Yine dolaşmaya çıktım. Benim gibi üç kişi daha kampın dışındaki alanlarda tepe lambası ışıklarıyla dolaşıyorlardı. Kimi çadırlardan değişik notalardan horultular geliyor
Çocukluğumda zaman zaman harmanda, tarlada yatardık. Gökyüzündeki duran, akan yıldızları, Samanyolu seyrederdik. Kuzeyden; İlk akşamdan ve sabaha yakın net görünen Çoban yıldızı, yakınındaki “Büyükayı” yıldız kümesinin ucundaki “Kutup yıldızı” bulup bir süre Ülker ya da Süreyya olarak bilinen kimi kaynaklarda Peren veya Pervin olarak geçen yıldızları, terazi yıldız kümesini aradım. Zor geçen zaman neler aratıyor. Uyuyup dinlenmem gerek. Sabah yine yorucu bir gün olacak, dinlenmeliyim. 04.00 sıralarında yeniden çadıra girip koyunları sayarak uykuya geçiyorum
İkinci gün, Cuma . Saat, 06.00. Alacakaranlıkta, kampçılar ayaklandı, sessizce çadırlarını , eşyalarını toplamaya başladılar. Toparlananlar kahvaltılarını yapmaya başladılar bile. Eşyalarımızı kamyona yükleyip 07.35 da Rehberimiz Ahmet bey, yürüyüşü başlatıyor. Hedefimiz “Aparlae’’ antik kentiYine kayaların, taşların arasından denize yakın ve koşut işaretlenmiş patikadan dolana dolana dolana gidiyoruz. İrili ufaklı bir çok adacıklar adeta denizi süslüyor, harika bir görünüm. Bizden önce gelmiş bir yabancı çift denize sıfır bir küçük düzlükte kamp kurmuşlar 127 kişilik kalabalık bir gruba şaşkın şaşkın bakıyorlar. El sallayarak geçip gidiyoruz. Bir km. kadar daha ileride ters yönden geldikleri anlaşılan yine iki yabancı çiftle karşılaşıyoruz. Anlaşılan bu parkuru bizden çok yabancılar kullanıyor, bu güzellikleri onlar görüp yaşıyor. 2 km. patikadan gittikten sonra yayla yolu olduğunu sandığımız traktör yoluna saptık. Çok yıllar önce terk edilmiş yer yer taş duvarlarla çevrili zeytinlikler var. Yol bizi Boğazcık köyüne ulaştırdı. Sanırım her aileye ait sıra sıra en küçüğü 10 metre çapında su sarnıçları sıra sıra dizili. Ayrıca sıra sıra su kuyuları da var. Burada 30 dakika mola verip “Üçağız / Aperlae” yönüne hareket ediyoruz. Likya yolu tanıtım levhasından daha 16 km yolumuz olduğu anlaşılıyor. Bir sırtı geçtikten sonra uzaklardan Yatların bulunduğu denizi fark ediyoruz. “Aperlea” orası. Arkasındaki yarımada da “Sıçak yarımadası. İki saate yakın kayaların, taşların arasından dikkatlice indikten sonra denizden 50-60 metre yukarıda yıkık birkaç bina ve kale ile karşılaşıyoruz. Aralarında da kimisin kapağı açılarak talan edilmiş, kimisi parçalanmış kaya mezarları bulunuyor. Düze indik “Sıçak” yarımadasını birleştiren öbür koya gideceğiz. Sağımız ve solumuzda taşla çevrili terk edilmiş tarla, bahçecikler, yıkılmış evlerden burasının zamanında köy gibi yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. 500 metre yürüdükten sonra kimi teknecilerin “Korsan koyu” Kimilerini “ Kekova Ölüdenizi” dedikleri koya saat 14.30 ulaşıyoruz. Akşamüzeri arkadaşların çökerttikleri iskelesi bile var. Yörük Ramazan adında birisinin aile işletmesi. Hem tesis iletiyorlar hem de keçi sürüleri var. Keçileri göremedik ama her yerde pislikleri var. Öğle yemeği molası vermedik. Kalan zamanı deniz keyfi yaparak geçireceğiz. Deniz suyu oldukça ılık. Önce Çadırlarımızı kurmamız gerek ama 127 kişiyi barındıran 110 çadırlık alan yok. Taşların, kayaların arasına zorlukla da olsa dağılıp yerleşiyoruz. 4 kişilik çadırım bu daracık alanlara sığmıyor, yer bulmada sıkıntı yaşıyorum. Ayrıca yerdeki küçük taşlardan şişme yatağım da patladı. Bir daha böyle etkinliğe hem 5 mevsimlik hem de küçük ve hafif çadır getirmeye karar veriyorum. Akşama değin bol bol yüzdük, sohbet ederek yeni arkadaşlar edindik. Yemek menümüz bu akşam seçmeli; İsteyen Deniz Levreği isteyen kuzu kavurma yiyecek. Tercihim Balık. Hava soğumaya başladı. Arada bir yağmur damlarlı da düştüğü oluyor. Rüzgar da var. Gece oldu. Rehberlerimiz saz da getirmişler. Genellikle oyun havası eşliğinde topluca türküler söylendi, oyunlar oynandı. Saat 21.00. Yatma zamanı ve kesin sessizlik Bu gece; Rüzgar arada bir kazık çakamadığımız çadırlarımızı sıkıştırsa da sabaha değin rahat uyudum. Yörük Ramazanın horozları saat beşe doğru ötmeye, yönünü kestiremediğimiz ta uzaklardan ezan sesi de gelmeye başladı. Alacakaranlıkta, 06.00 da zaten herkes ayakta çadır toplama gayreti içine girmişlerdiÜçüncü gün, Cumartesi Saat, 08.00 de yürüyüş başlıyor. Yine taşlık, kayalık yerlerden tırmanıyoruz. Zaman zaman deniz kenarından ayrılı yarım adayı dolaşmadan kestirme yaparak geçiyoruz. Terk edilmiş köyler, tarlalar ın yanından geçiyoruz. Çevrede ne pınar, ne çeşme ne de su belirtisi var. Kimbilir? hangi tarih diliminden kalmış su sarnıçları var. Onlar bile yıkılıp harabeye dönmüş. Kimi yerde denize 2 metre yakından geçiyoruz, kimi yerde ayaklarımız suya batıyor. Küçük burunu dönünce yüzlerce yet ve teknenin demir attığı yerleşim yerindeyiz. Cennet köşesi sanki. Burası “Üçağız” körfezi, “Kekova”, Batık şehirdeyiz. Binlerce yıl önce depremden denize batmış bir şehir kalıntısı. Deniz cam gibi. Deniz dibinde evler, kaya mezarları gözüküyor. Sokak aralarında bile kaya mezarları var. 90 dakikalık molada öğle yemeklerini burada yedik, camiden sularımızı takviye edip saat, 12.30 yeniden yürüyüşe başlıyoruz. Bir süre toprak, traktör yolunda yürüdükten sonra kalesi, sırtlarda kaya mezarları görünen “Kale köy” den kayaların arasındaki patikaya düşüyoruz. Her yerde tarihi yıkıntılar var. Ya bir ev, ya kale, ya mezar, ya da su sarnıcı kalıntısı. Yine denize çıktık, ince uzun bir koy. Gökdere koyunda olduğumuzu öğreniyoruz. Bir süre taşlık, kayalık patikadan yürüdükten sonra Kimilerince “Kabaklı” kimilerince de “Gökkaya” koyuna ulaşıyoruz. Birilerince kaçak tesisler yapılıp işletilmiş ancak yıktırılıp temizletilmiş bir alandayız. Çadır kuracak alan bu gün bol. Saat 15.00. Bu günkü yürüyüş burada bitiyor. Hava günlük güneşlik. Bol bol deniz keyfi yaparak akşamı ediyoruz. Akşam yemeğinden sonra şarkılı türkülü eğlencemiz 21.00 değin sürüyor. Gece rüzgar çıktı. Çadırımı beton zemin üzerine kurduğumdan kazıkla sabitlememiştim; Sıkıntı yaşadım. 4. gün; Pazar. Son gün; Yine sabah 06.00da kalkış, kahvaltının ardından eşyalarımızı tekneye yükledikten sonra saat 07.30 Gökkaya koyundan çıkıyoruz. Solumuzdaki yarımadayı kestirmeden geçipvardığımız, masmavi ipek gibi suyu olan “Çakıl plajı”nda bir kısım katılımcılar hemen ördek gibi suya daldılar. 30 dakikalık mola dan sonra deniz kıyısından bir süre gittikten sonra sola yönelip tatlı bir tırmanışla “Kabaklı” köyüne ulaştık. Öğle yemeği olarak TODOSK’un ikramı olan “Gözleme, ayran” la karnımızı doyurduktan sonra bir süre kara yolu bir süre de asfalt yoldan yürüdükten sonra Parkurun en zor yeri olan bir tırmanışla Demre’ye 8 km uzaklıktaki “Gürses” köyündeyiz. Saat 15.30. Etkinlik burada bitiyor. Tekneden Kamyona yüklenen eşyalarımız buraya indirilmiş, katılımcıları Antalya’ya götürecek otobüslerde gelmiş. Başka yönlere gideceklerle Demre’ye varıp beklemeden saat 16.15.de yola çıkıyoruz. Dönüş yolumuz bu kez; Demre, Finike, Elmalı, Söğüt, Acıpayam, Denizli, Alaşehir, Turgutlu. Bu mükemmel etkinliği düzenleyen Antalya, TODOSK Külübüne, Etkinliğin lideri, rehberi Dağcılık Federasyonu Antalya il temsilcisi Ahmet Şimşek beye ve ekibine teşekkür ediyoruz. Celalettin ÖLGÜN -TURDAK
Çocukluğumda zaman zaman harmanda, tarlada yatardık. Gökyüzündeki duran, akan yıldızları, Samanyolu seyrederdik. Kuzeyden; İlk akşamdan ve sabaha yakın net görünen Çoban yıldızı, yakınındaki “Büyükayı” yıldız kümesinin ucundaki “Kutup yıldızı” bulup bir süre Ülker ya da Süreyya olarak bilinen kimi kaynaklarda Peren veya Pervin olarak geçen yıldızları, terazi yıldız kümesini aradım. Zor geçen zaman neler aratıyor. Uyuyup dinlenmem gerek. Sabah yine yorucu bir gün olacak, dinlenmeliyim. 04.00 sıralarında yeniden çadıra girip koyunları sayarak uykuya geçiyorum
İkinci gün, Cuma . Saat, 06.00. Alacakaranlıkta, kampçılar ayaklandı, sessizce çadırlarını , eşyalarını toplamaya başladılar. Toparlananlar kahvaltılarını yapmaya başladılar bile. Eşyalarımızı kamyona yükleyip 07.35 da Rehberimiz Ahmet bey, yürüyüşü başlatıyor. Hedefimiz “Aparlae’’ antik kentiYine kayaların, taşların arasından denize yakın ve koşut işaretlenmiş patikadan dolana dolana dolana gidiyoruz. İrili ufaklı bir çok adacıklar adeta denizi süslüyor, harika bir görünüm. Bizden önce gelmiş bir yabancı çift denize sıfır bir küçük düzlükte kamp kurmuşlar 127 kişilik kalabalık bir gruba şaşkın şaşkın bakıyorlar. El sallayarak geçip gidiyoruz. Bir km. kadar daha ileride ters yönden geldikleri anlaşılan yine iki yabancı çiftle karşılaşıyoruz. Anlaşılan bu parkuru bizden çok yabancılar kullanıyor, bu güzellikleri onlar görüp yaşıyor. 2 km. patikadan gittikten sonra yayla yolu olduğunu sandığımız traktör yoluna saptık. Çok yıllar önce terk edilmiş yer yer taş duvarlarla çevrili zeytinlikler var. Yol bizi Boğazcık köyüne ulaştırdı. Sanırım her aileye ait sıra sıra en küçüğü 10 metre çapında su sarnıçları sıra sıra dizili. Ayrıca sıra sıra su kuyuları da var. Burada 30 dakika mola verip “Üçağız / Aperlae” yönüne hareket ediyoruz. Likya yolu tanıtım levhasından daha 16 km yolumuz olduğu anlaşılıyor. Bir sırtı geçtikten sonra uzaklardan Yatların bulunduğu denizi fark ediyoruz. “Aperlea” orası. Arkasındaki yarımada da “Sıçak yarımadası. İki saate yakın kayaların, taşların arasından dikkatlice indikten sonra denizden 50-60 metre yukarıda yıkık birkaç bina ve kale ile karşılaşıyoruz. Aralarında da kimisin kapağı açılarak talan edilmiş, kimisi parçalanmış kaya mezarları bulunuyor. Düze indik “Sıçak” yarımadasını birleştiren öbür koya gideceğiz. Sağımız ve solumuzda taşla çevrili terk edilmiş tarla, bahçecikler, yıkılmış evlerden burasının zamanında köy gibi yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. 500 metre yürüdükten sonra kimi teknecilerin “Korsan koyu” Kimilerini “ Kekova Ölüdenizi” dedikleri koya saat 14.30 ulaşıyoruz. Akşamüzeri arkadaşların çökerttikleri iskelesi bile var. Yörük Ramazan adında birisinin aile işletmesi. Hem tesis iletiyorlar hem de keçi sürüleri var. Keçileri göremedik ama her yerde pislikleri var. Öğle yemeği molası vermedik. Kalan zamanı deniz keyfi yaparak geçireceğiz. Deniz suyu oldukça ılık. Önce Çadırlarımızı kurmamız gerek ama 127 kişiyi barındıran 110 çadırlık alan yok. Taşların, kayaların arasına zorlukla da olsa dağılıp yerleşiyoruz. 4 kişilik çadırım bu daracık alanlara sığmıyor, yer bulmada sıkıntı yaşıyorum. Ayrıca yerdeki küçük taşlardan şişme yatağım da patladı. Bir daha böyle etkinliğe hem 5 mevsimlik hem de küçük ve hafif çadır getirmeye karar veriyorum. Akşama değin bol bol yüzdük, sohbet ederek yeni arkadaşlar edindik. Yemek menümüz bu akşam seçmeli; İsteyen Deniz Levreği isteyen kuzu kavurma yiyecek. Tercihim Balık. Hava soğumaya başladı. Arada bir yağmur damlarlı da düştüğü oluyor. Rüzgar da var. Gece oldu. Rehberlerimiz saz da getirmişler. Genellikle oyun havası eşliğinde topluca türküler söylendi, oyunlar oynandı. Saat 21.00. Yatma zamanı ve kesin sessizlik Bu gece; Rüzgar arada bir kazık çakamadığımız çadırlarımızı sıkıştırsa da sabaha değin rahat uyudum. Yörük Ramazanın horozları saat beşe doğru ötmeye, yönünü kestiremediğimiz ta uzaklardan ezan sesi de gelmeye başladı. Alacakaranlıkta, 06.00 da zaten herkes ayakta çadır toplama gayreti içine girmişlerdiÜçüncü gün, Cumartesi Saat, 08.00 de yürüyüş başlıyor. Yine taşlık, kayalık yerlerden tırmanıyoruz. Zaman zaman deniz kenarından ayrılı yarım adayı dolaşmadan kestirme yaparak geçiyoruz. Terk edilmiş köyler, tarlalar ın yanından geçiyoruz. Çevrede ne pınar, ne çeşme ne de su belirtisi var. Kimbilir? hangi tarih diliminden kalmış su sarnıçları var. Onlar bile yıkılıp harabeye dönmüş. Kimi yerde denize 2 metre yakından geçiyoruz, kimi yerde ayaklarımız suya batıyor. Küçük burunu dönünce yüzlerce yet ve teknenin demir attığı yerleşim yerindeyiz. Cennet köşesi sanki. Burası “Üçağız” körfezi, “Kekova”, Batık şehirdeyiz. Binlerce yıl önce depremden denize batmış bir şehir kalıntısı. Deniz cam gibi. Deniz dibinde evler, kaya mezarları gözüküyor. Sokak aralarında bile kaya mezarları var. 90 dakikalık molada öğle yemeklerini burada yedik, camiden sularımızı takviye edip saat, 12.30 yeniden yürüyüşe başlıyoruz. Bir süre toprak, traktör yolunda yürüdükten sonra kalesi, sırtlarda kaya mezarları görünen “Kale köy” den kayaların arasındaki patikaya düşüyoruz. Her yerde tarihi yıkıntılar var. Ya bir ev, ya kale, ya mezar, ya da su sarnıcı kalıntısı. Yine denize çıktık, ince uzun bir koy. Gökdere koyunda olduğumuzu öğreniyoruz. Bir süre taşlık, kayalık patikadan yürüdükten sonra Kimilerince “Kabaklı” kimilerince de “Gökkaya” koyuna ulaşıyoruz. Birilerince kaçak tesisler yapılıp işletilmiş ancak yıktırılıp temizletilmiş bir alandayız. Çadır kuracak alan bu gün bol. Saat 15.00. Bu günkü yürüyüş burada bitiyor. Hava günlük güneşlik. Bol bol deniz keyfi yaparak akşamı ediyoruz. Akşam yemeğinden sonra şarkılı türkülü eğlencemiz 21.00 değin sürüyor. Gece rüzgar çıktı. Çadırımı beton zemin üzerine kurduğumdan kazıkla sabitlememiştim; Sıkıntı yaşadım. 4. gün; Pazar. Son gün; Yine sabah 06.00da kalkış, kahvaltının ardından eşyalarımızı tekneye yükledikten sonra saat 07.30 Gökkaya koyundan çıkıyoruz. Solumuzdaki yarımadayı kestirmeden geçipvardığımız, masmavi ipek gibi suyu olan “Çakıl plajı”nda bir kısım katılımcılar hemen ördek gibi suya daldılar. 30 dakikalık mola dan sonra deniz kıyısından bir süre gittikten sonra sola yönelip tatlı bir tırmanışla “Kabaklı” köyüne ulaştık. Öğle yemeği olarak TODOSK’un ikramı olan “Gözleme, ayran” la karnımızı doyurduktan sonra bir süre kara yolu bir süre de asfalt yoldan yürüdükten sonra Parkurun en zor yeri olan bir tırmanışla Demre’ye 8 km uzaklıktaki “Gürses” köyündeyiz. Saat 15.30. Etkinlik burada bitiyor. Tekneden Kamyona yüklenen eşyalarımız buraya indirilmiş, katılımcıları Antalya’ya götürecek otobüslerde gelmiş. Başka yönlere gideceklerle Demre’ye varıp beklemeden saat 16.15.de yola çıkıyoruz. Dönüş yolumuz bu kez; Demre, Finike, Elmalı, Söğüt, Acıpayam, Denizli, Alaşehir, Turgutlu. Bu mükemmel etkinliği düzenleyen Antalya, TODOSK Külübüne, Etkinliğin lideri, rehberi Dağcılık Federasyonu Antalya il temsilcisi Ahmet Şimşek beye ve ekibine teşekkür ediyoruz. Celalettin ÖLGÜN -TURDAK